Aşağıda yer alan ifadelerimin bir kaçı özellikle çözümleyici dinamik psikoterapi çalışan meslektaşlarımı ilgilendiriyor olsa da daha çok tüm meslektaşlarıma hitap ettiğini söyleyebilirim. Ayrıca bu konuyu daha anlaşılır kılacağını düşündüğüm bir sosyal medya paylaşım türünü, bu yazının yalnızca tek bir örneği olarak kullanacağım.
Bildiğiniz gibi terapi ortamı ister yüz yüze olsun ister online olsun oldukça steril, yansız yüksüz ve nötral bir ortamdır. Bu ortamı kirleten unsurlardan bir tanesi de sosyal medya kullanımı. Terapistlerin şahsi sosyal medya hesaplarını açık şekilde kullanarak, gündelik yaşamını ve o gün ne yiyip içtiğini herkesin görebileceği şekilde paylaşmak bir yana; bilgi paylaşımı yaptığı sosyal medya hesapları dahi terapi sürecini olumsuz etkileyebilir ve danışanın tüm duygularını kontamine edebilir. Çünkü günümüzde psikoterapi için başvuruda bulunacak bir danışanın; terapistin eğitiminden, hangi konularda çalıştığından, iletişim bilgilerinden önce sosyal medyada yaptığı paylaşımlara bakma eğilimi oluyor. Ya da süreç içinde bakmaya devam ediyor.
• Ofisteki terapi odasında nasıl ki bir aile fotoğrafı ya da kimliği belirten bir obje olamayacağı gibi online görüşmede de bilgisayar ekranımızda olamaz. •Ofisteki terapi odasında nasıl ki herhangi bir toplumsal konuda kişisel görüş ve fikirlerimiz makul olmayacağı gibi, online görüşmede de olamaz. •Ofisteki terapi odasında nasıl ki danışanlarımızla ilgili peşin hüküm ve tahminlerimiz uygun olamayacağı gibi online görüşmede de olamaz. •Ofisteki terapi odasında danışanın problemiyle ilgili nasıl ki çeşitli çıkarım hataları yapılmamalıysa, online görüşmede de yapılmamalıdır. Çok uzatmayacağım, anlaşılan o ki söz konusu "psikoterapi" olunca, ne şekilde olursa olsun azami önem ve dikkat gösterilmesi gereken ilkeler daima göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak özellikle son iki maddede yer verdiğim peşin hüküm, tahmin, çıkarım hataları gibi sorunlu paylaşımlar sadece terapi esnasında değil sosyal medya gibi yerlerde de en çok yapılan hatalar arasında oluyor.
Söz konusu çıkarım hatalarını basından bir sosyal medya paylaşımında hiç bir dayanak olmaksızın; "Şöyle bir problem yaşıyorsanız sebebi şudur, çözümü ise budur" hatta bazen 3. kişileri de dahil ederek; "partnerinizin şöyle davranışları varsa durum şudur, o halde şöyle davranmalı ve şöyle bir tavır almalısınız vs" gibi ifadeler, yukarıda söz ettiğim riskin en başında gelir. Çünkü en sık yapılan paylaşımlar benim gördüğüm kadarıyla bunları içeriyor. Bu yazının, yalnızca tek bir örneği olarak yer verdiğim söz konusu sosyal medya paylaşımlarının nelere yol açabileceğine de biraz bakalım.
Sosyal medyada yapılan paylaşımlarla sizi tanımaya çalışan ya da bilgilenmek isteyen danışanın, söz konusu paylaşımlara şahitlik etmesinin en yalın sonuçları şöyle karşımıza çıkabilir;
Terapi esnasında danışanımızla herhangi bir konu üzerine çalışırken, her zaman onların gözlemci egolarından faydalanmak ve bu yönlerini daha işlevsel hale getirdiklerini görmek isteriz çünkü bu beceriyi progresyon açısından da olumlu kabul ederiz. Ancak yukarıda yer verdiğim sosyal medya paylaşımlarına sıkça maruz kalabilecek bir danışan, terapi sırasında çalıştığımız konu üzerine düşünmeden ya da düşünmek istemeden şöyle diyebilir; "belli ki bunun sebebi bu, zaten siz de böyle yazmışsınız demek ki siz de böyle düşünüyorsunuz" diyebilir ve bu defa seanslar entellektüelizasyon tehlikesi içerir ve böylece danışanın duygusal kavrayışını baltalamış oluruz. Ya da ilgili paylaşımda yer verdiğiniz bazı ifadelerden dolayı, sizinle ilgili kişisel bazı çıkarımlarda bulunacak ve böylece sizle ilgili çağrışımları ve duyguları bu sebeple yön değiştirecektir. Bir başka olasılık ise söz konusu içerik türündeki keskin ifadeler sebebiyle sizi "leb demeden leblebiyi anlayan ve her şeyi bilen biri" olarak algılayacak, bu da yine terapi sürecine zarar verecektir. Ya da başka diğer istenmeyen ruhsal fenomenler, terapiye invazif şekilde dahil olacaktır. Mesela terapistin burada yaptığı gibi bu tür kendi kendine çıkarımlar yapmak ve diğer olasılıkların önüne geçerek üstünü kapatmaya çalışmak özellikle belli başlı kişilik patolojilerinde oldukça sık karşılaştığımız defansif bir işlemdir. Eğer terapist de sosyal medya paylaşımlarıyla dolaylı olarak bu defansa ön ayak olursa, kendisini sosyal medyada gözetleyen danışanının seansta başvurabileceği savunmaları desteklemiş olacaktır.
Yalnızca bir paylaşım türü diye başladığım bu yazıyı, ikinci bir paylaşım türüne de değinmeden bitiremeyeceğimi farketmiş durumdayım;
Sosyal medyada herkese açık şekilde depresyon, anksiyete, panik atak, cinsel işlev bozuklukları vb. başlıklarla ilgili bilgi paylaşmak ile kişilik bozukluklarıyla ilgili bilgi paylaşmak bir çok yönden aynı şey değildir ve farklı seviyelerde risk içerir, (bu paylaşımın konusu bunların farklılığı değil).
Benim önerim sosyal medyada 'kişilik bozuklukları" ile ilgili doğru da olsa herhangi bir bilginin, "narsisistik, borderline, histirionik" başlıkları altında paylaşılmaması gerekir. Zaten ne amaçlanıyor ki bu paylaşımla? Kendisine tanı koymasını mı bekliyorsun? Yoksa bunları okuyunca içgörüsü mü artacak? Aşağıda örnek olarak verdiğim giriş cümlesi yerine; "borderline, narsisistik kişiler ……...dir" diye yazınca daha hızlı ve doğru bir destek arayacağını mı düşünüyorsun?
Nitekim tanı sadece poliklinik hastalarına söylenen, hatta söylenmesi gereken bir şey.(sebeplerine bknz.)
Öte yandan psikiyatrist de olsan, psikoterapi çalışacağın kişiye zaten herhangi bir tanıdan bahsetmeyeceksin, o halde bunu okuyan kişi "psikoterapi" kapsamında tanı alıp almadığını merak edince ya da sağlık kuruluşunda duyduklarını size tasdik ettirmek isteyince "sosyal medyada her şeyi yazıyoruz ama burda onu söyleyemiyoruz" mu diyeceksin?
Zaten -uygunsuz da olsa- internette yer alan bilgilere erişmek çok kolayken sen neden bu sorumluluğu alıyorsun?
Yaşadıkları çeşitli deneyimleri; "bazı kimseler böyle davranır/hisseder/ilişki kurar ve böyle durumlarda profesyonel bir destek almak doğru olacaktır." diye yazmakla yetinmiş olsan, konuya yeterince hakim olmayan bilgisiz bir terapist gibi mi algılanırsın? Bence hayır.
O halde ne yapacağız, dükkanı kapatıp gidelim mi?
Özellikle ilk paylaşım türünde yer verdiğim nötraliteyi ve aktarımı kontamine edebilecek paylaşımlar dolayısıyla hiç sosyal medya kullanmayan veya kim olduğu kesinlikle anlaşılamayacak şekilde kullanmasına rağmen yine mesleki hesap kullanmayan meslektaşlarımı da tanıdığımı ve onlara saygı duyduğumu söylemeliyim.
Ancak gel gelelim tüm bunların yanı sıra sosyal medya kullanımının görünürlük, bilinirlik, reklam ve tanıtım gibi amaçlar bakımından oldukça önemli bir yer tuttuğunu ve bizim mesleğimizin bu tür şeylere şimdilik ihtiyaç duyduğunu söylemeliyim. Dolayısıyla bir meslektaşımın mesleği kapsamında diğer insanlara ulaşmak ve hizmet vermek için hazır olduğunu göstermesi de hiç şüphesiz çok önemli. En azından bu yazının konusu kadar önemli olduğunu kabul etmeliyim. O halde geriye kalan ve üzerine düşüneceğimiz şey, yukarda söz ettiğim sosyal medya paylaşım türlerinde geçen yorumlama ve çıkarım hatalarını mümkünse yapmamak hiç değilse "en az" seviyede tutmak ve bir paylaşım yapmadan önce daha fazla düşünmek olabilir. Son olarak ve en önemlisi, sözleşme seansında özellikle ekspresif dinamik yönemlimli terapistlerin yer verdiği/vermesi gerektiği gibi; "terapi süresince beni basından, bilimsel yazılardan, sosyal medyadan ya da başka herhangi bir yerden takip etmeyin. Çünkü ...." gibi bir açıklama ve anlaşma yapmaya da özen gösterin.
Görüldüğü üzere yanlış bilgi ve özellikle kişilik bozukluklarıyla ilgili yargı barındıran paylaşımlara henüz yer veremedim fakat vermek bile istemiyorum…
"Yazım kuralları, yazıda bütünlük, yaratıcı yazarlık gibi unsurlara dikkat edemeyecek kadar doğaçlama, hızlı ve tüm okur karşımdaymış gibi coşku hissederek karaladığım bu yazı, umarım yeteri kadar anlaşılabilmiştir."
Comments